Hükümdarlar ve şehirler gördü. İhtişamı karşısında insanlar tarih boyu etkilendiler. Çökmelere, yangınlara, depremlere ve savaşlara göğüs gerdi. Dünya mimarlık tarihinin en büyük anıtlarından olan bu yapı asil duruşundan hiçbir şey kaybetmeden 537 yılından beri ayakta ve misafirlerini bekliyor. Burası herkes de büyük saygı uyandıran ve herkesi kendi gök kubbesi altına davet eden Ayasofya. Bu sıra dışı yapının etkileyici hikayesini sizler için araştırdık derledik. Ayasofya’nın büyüleyici hikayesi yazımızı keyifle okuyacağınızı düşünüyoruz.
Bütün halkların ve dinlerin etkilendiği Ayasofya Bizans mimarisinin baş yapıtıdır. İmparatorların öyküsü, unutulmak istemeyenler, ölümsüzlüğü düşleyenler, medeniyetlerin arkalarında bıraktığı izler ve inançlar hepsi Ayasofya’nın duvarlarında asılı durur.
İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Sultanahmet meydanında bulunur. Bugün etrafından onu terk edip giden tarihi sessizce izler durur. Dünyanın en uzun süre ibadet edilen bu mekanı 1500 yıla yakın zamandır bütün insanlığa kapılarını açmıştır.
Efsane şehrin efsane binasının büyüleyici öyküsü dördüncü yüz yılda başlar. İskoçya dan Kızıldeniz’e Fas dan Dicle ırmağına kadar uzanan büyük bir imparatorluğun tek hakimi 1. Konstantin. Onun zamanında yapılan ilk Ayasofya dan ne yazık ki günümüze hiçbir kalıntı kalmadı. Ardından 2. Theodosius yılında mimarına 2. Ayasofya‘yı yaptırır. Bazilika planlı ahşap çatılı olan katedral tarihte Mika isyanı olarak bilinen bir isyanda yakılıp yıkılır. Daha sonra hükümdarlığının 5. yılında Jüstinyen meşhur mika ayaklanmasından sonra tamamen yok olan katedral yerine İmparatorluktaki en güzel ve ihtişamlı kiliseyi yaptırmak ister. 1. Jüstinyen tarafından Bizans imparatorundaki en büyük kilise olması için yaptırılan bu etkileyici yapı Batı Anadolulu iki usta tarafından tasarlanır. Bunlar Sökeli İsidoros ve Aydınlı Anthemios dur. 532 de Dünya üzerinde en hızlı inşa edilen katedral rekoruna sahip bu bina beş yılda tamamlanmıştır. On binlerce insanın inşaatında çalıştığı bu yapı içinde gezinen misafirlerine adeta tarihin derinlerinde kaybolmanın huzurunu yaşatır.
Elbette bu büyük bina bittiğinde eksiklikleri de vardır. Depreme karşı önlem olarak Ayasofya’nın altına su sarnıçları yerleştirilmiştir. Ancak yinede statik olarak bina tam oturmamıştır. Ağırlığı iki yarım kubbeye 4 ana payandaya dağıtılan kubbe açılışından yaklaşık 21 yıl sonra çöker. Yeniden onarım yaptırılan bu büyük yapı açılışından 4.5 yıl sonra tekrar açılır.
Ayasofya’nın girişinde bulunan açık hava müzesinde meraklı gözlerin ilgisini çeken tarihi eserler yer alır. Ayasofya’nın batı yakasında ki kazılarda ortaya çıkarılan bu kalıntılar 2. Theodosius tarafından inşa ettirilen 2. Ayasofyaya ait 12 havariyi temsil eden kuzu kabartmalı frizlerdir.
Ayasofya’nın büyüleyici bir diğer yanı ise mozaikleridir. Bu mozaiklerin yapımında tonlarca altın ve gümüş kullanılmıştır. Burada bulunan mozaik figürler dünyanın en bilinen mozaikleri arasında yer alır. Açılışından 30 yıl sonrada devam eden işçilik sürecinde mozaikle süsleme 2. jüstünyen döneminde ancak bitirilebilir.
Duvarlarının damarlı mermerlerle kaplanması içerinin hantal yapısını yumuşatmak için yapılmış bilinçli bir çalışmadır. Bunun yanında Ayasofya da yer alan neredeyse her bir taşın bir geçmişi vardır. Binanın yapımında Efes’deki Artemis tapınağından Mısır’daki Güneş Tapınağından Lübnan’daki Baalbek tapınağından ve daha birçok tapınaktan getirilen sütunlar kullanılmıştır. Bu sütunların 6. yy. olanaklarıyla nasıl taşınabildiği ilginç bir konu oluşturur. Ayrıca Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen taşlar kullanılmıştır Ayasofya’nın yapımında. Taşıyıcı büyük ayakların renkli taş levhalarla kaplanması hantal görünüşteki taşıyıcıları gözden gizlemek için yapılan anlayıştır. İki katın ayrımını burgulayan konsollu friz ise tümüyle ilk çağ yapı sanatının motiflerini içerir. Üst katta hemen göze çarpan bir diğer özellik ise kemerler arasında ki ağaç gergiler. Bu gergiler’in görünen yüzüne motif olarak 6. yy. motifleri işlenmiştir.
1520 tarihinde İspanya da yapılan Sevil katedraline kadar 900 yıl boyunca dünyanın en büyük katedrali ünvanını taşımıştır. Bu büyüleyici kubbe tamamlandığında kaplanamayan, sınırlanamayan evrenin bir sembolü olarak yorumlanır. Günümüzde dünyanın 4. büyük katedrali olma özelliğine sahiptir.
Bu tarihi yapı yüzlerce yıl boyunca başına gelen onca felaketin aynı sıra hiç hak etmediği bir haksızlığı yaşar. 4. Haçlı seferi sırasında Venedik Cumhuriyetinin kör hükümdarı Dandolos komutasındaki haçlılar İstanbul’u ele geçirmişlerdir. Bu saldırıda Ayasofya’yı da tam anlamıyla yağmalamışlardır. Burada bir imparator tacını giyer, bir sultan hutbe okur, bir Bizanslı vaftiz olurken 1205 yılında Latin Dandolo için mezar olur.
Osmanlı Devletinin 7. hükümdarı Fatih Sultan Mehmet‘in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden sonra Ayasofya için Osmanlı dönemi başlar. Bu dönemde ilk olarak Ayasofya’yı Müslümanların ibadet edecekleri yer olarak tasarlanmaya başlanır. İlk değişiklik bir minarenin eklenmesiyle başlar ve devam eder. Aynı zamanda yapıyı ayakta tutacak tedbirler alınmaya başlar. Ayasofya’ya en çok ilgi gösteren padişahlardan 2. Selim ve 3. Murat zamanlarında Baş mimar Sinan tarafından minareler eklenir. Mimar Sinan‘ın bu yapı için yaptığı en önemli ekleme ise etrafına yaptığı dev payandalardır. Bu payandalar Ayasofya’nın yıkılmadan günümüze kadar ulaşmasını sağlar.
Ortadoks inancın merkezi olmöuş ve Hristiyanların 916 yıl boyunca ibadet ettikleri bu mekanın fetihten sonra 481 yıl süren cami dönemi başlar. Bu büyüleyici yapının bakım ve onarımı yüz yıllar boyunca Fatih döneminde kurulan bir vakıf tarafından sağlanır. Ayasofya’nın iç kısmında Fatih döneminden kalma mihrap 3. Murat tarafından yenilenir. Bunun yanı sıra Türk taş sanatının Şaheseri olarak kabul edilen bir minberde yine 3. Murat döneminde yaptırılır. Mihrap yan duvarlarında asılı olan levhalardan bazılarını Osmanlı padişahları bizzat kendisi yazmıştır. Payelerde yer alan her biri 7.5 metre olan dev panolarda Allah, Muhammed, ilk dört halifenin adları ve Hasan, Hüseyin yazılıdır.
Osmanlı padişahlarından 1. Mahmut İnce ruhlu sanatsever biriydi. Ayasofya’ya imareti, subyan mektebini ve Osmanlı barok sanatının en güzel örneklerinden biri olan Şadırvanı 1. Mahmut şadırvanı yaptırmıştır. Osmanlı padişahlarından Baba oğul ve torunlar olarak beş kuşak Ayasofya’nın bahçesinde yatmaktadır.
Ayasofya’nın kapıları 1 Şubat 1935 günü 738 ziyaretçiye açıldığında mozaiklerin bir bölümü herkesin görebilmesi için ortaya çıkarılmış bulunuyordu. Kültürel yönden çok çekici olan bu mekan Kilise ve Cami sürecinin ardından 1935 den bugüne kadar sürecek Müze dönemi başlamıştır.
Aynı yapı içinde iki din, dört farklı minare iç içe geçmiş iki kültür ve birbirinin mirasçısı olan iki medeniyet. Ayasofya dünyaya seslenir gibi dimdik durur. Ayasofya nedendir bilinmez bir mimari yapı gibi değil sanki canlı gibi, seslenir gibi, dokunur gibi etkiler ziyaretçilerini.
Son gelişmelerden sonra Ülkemizin almış olduğu kararla 24 Temmuz 2020 tarihinde kılınacak Cuma namazıyla tekrar Cami olarak kullanılmaya başlanacaktır.
Ülkemizde son günlerde gündem olan tarihi yapının geçmişine “Ayasofya’nın büyüleyici hikayesi” yazımızda yer vermiş olduk. Ayasofya Camii açılışı Ülkemiz için hayırlı olması dileklerimizle…